Yönetim Kurulunda Kadın

Kadınların yönetim kurullarında eşit oranda yer alması için şirket karlılığını artırıyor olmaları mı gerekir?

Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri her alanda kadın erkek eşitliği olsun diyor. Yani sosyal adalet sağlansın istiyor. Konuya da gaz verip, global iklim yaratan yer burası. Eh, bir konuda iklim yaratıldığında ne olduğunu hepimiz biliyor olmalıyız.

Mesela, Harvey Weinstein’ı ele alalım. Hollywood’un en güçlü adamı! Weinstein, gücünü kötüye kullanınca, yıldız olmak isteyen kadınlar, bu güçlü adam tarafından tacize uğradıklarını ancak 20 yıl sonra açıklayabildiler.

Neden zamanında ses çıkartmadılar?

Kariyer endişesi. Utanç duygusu. İşsiz kalma korkusu.

Doğru zaman bu zamandı, çünkü şimdi zaman kadını yüceltme ve yükseltme zamanı. İklim yaratılmıştı.

Zavallı Perkins

Biz de yönetim kurullarında kadın sayısını artırmaya çalışıyoruz ya, aklıma birden Zelda Perkins geldi.

İsmini duymuş muydunuz daha önce?

Pek sanmam. Sonuçta kadın bir Gwenyth Paltrow değil.

Zelda Perkins, bizim Harvey’nin asistanı.

Zavallı kadın 20 yıl önce 25 yaşının altında 2 kadını taciz etmeye kalkan Weinstein’ı durdurmak ister. Gider, çalıştığı şirket olan Miramax ile konuşur. Zanneder ki, koskoca dev Miramax adaletsizliğe, etik ve ahlak dışı davranışa göz yummayacak.

Perkins sukutu hayale uğrar. Tabii ki, durum düşündüğü gibi olmaz. Miramax, şirketi korumak için tüm gücünü kullanır ve Perkins’in bu haklı olduğu savaşı kaybetmesi için elinden geleni ardına koymaz.

Perkins sosyal adalet için herşeyi kaybetmeyi göze alarak, susması için verilen $125 bin’lik paketten vazgeçer ve Miramax’a dava açar. Mücadeleyi veren kişi tacize uğrayan değil, uğrayanları savunan Perkins’dir ve çok önemli bir duruş olarak değerlendirilmelidir.

Neden mi? Çünkü adaleti sağlamak ve toplumsal refahı yükseltmek için, kendi kişisel çıkarlarını geri plana atmış bir kadın vardır ortada. Sonuç her ne kadar koca bir hiç olmuş olsa da… Haklı olmak yetmez güçlü olmak lazım derler ya. Demek güçlü olmak faydalı ama o gücü nasıl kullanmak istediğimiz, ekonomik ve toplumsal kalkınma için daha faydalı. Tıpkı yönetim kurullarına gelecek kişilerin elde edecekleri gücü nasıl kullanmak istediklerini anlamamızın kritik olması gerektiği gibi.

Perkins bu dava yüzünden ülkede iş bulamaz. O da Latin Amerika’ya yerleşip, at eğitmenliği yapar. 20 yıl önce, şirketleri temsil eden yönetimdeki kişiler şirketlerinin böyle ciddi bir konuyu savuşturmasına neden izin verdi? Miramax’ın yönetim kurulundaki erkekler o koltuklarında salt karlılığı artırabildikleri için mi oturuyordu? Yaratabildikleri en büyük değer bu olduğu için mi seçilmişlerdi? Düşünün, olayın geçtiği yer Amerika. Yani, hakkınızı daha rahat arayabileceğinize inandığınız, sağlam bir hukuk ve adalet sistemine sahip olduğunu düşündüğünüz ülke…

Amaç Finansal Başarı mı Sosyal Adalet mi?

Türkiye’ye dönersek, 2017 yılında kadına şiddet %25 oranında arttı. Kadın cerrahların %47’si mobbinge uğruyor. İşletme ortamlarında mobbinge maruz kalanların sayısı bir önceki yıla oranla %46 fazlalaştı. Tabii bunlar rapor edilenler. Bir de rapor edilmeyenler var! Altınbaş Üniversitesi Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezi verilerine göre kadına yönelik cinsel taciz oranı %93 seviyesinde! Adaletsiz ve etik dışı hareketin yükseldiği, işletme yönetim sistemlerinin insan-dostu kurgulanamadığı bir Türkiye’de, iş birliği yaparak kadını güçlendirmeyeceğiz de ne yapacağız?

Peki, tamam da bu işbirliğini nasıl yaratacağız?

Etrafında Kaç Kişiye Güveniyorsun?

Konuyu işin içinden çıkılmaz yapan kritik bir konu var. O da güvenin olmadığı yerde işbirliği sağlamanın zorluğu.

Sizce Türkiye’de insanların birbirine olan güveni ne durumda?

Rakamlar bakın ne diyor. Seçmen yaşındaki nufusun %90’lık büyük bir çoğunluğu birbirine güvenmiyor. Rakamlar her yıl bu eksende dönüyor. Üç aşağı ama beş yukarı olmayan durum bu.

Hangi araştırma? Dünya Değerler Araştırması, Türkiye.

Sosyal sermaye konusunda çalışmalar yapan Putnam’a göre güven, işbirliğini geliştiren davranışları teşvik ediyor. Yani, işbirliğinin temeli güvene dayanıyor. Öyleyse, güvenin düşük olduğu ortamlarda işbirliği ya da takım oyununun düşük olacağını düşünmek yanlış olmayacaktır.

Güven, en basit ifadeyle, başkalarının bize zarar vermek istemeyeceklerini düşünmektir. Çoğu insana güveniyor musunuz diye sorduğunuzda aldığınız cevap aynı zamanda size karşınızdaki insanın da güvenilir olup olmadığını gösterecektir. Başkalarına hiç güvenmeyen insan aynı zamanda güvenemeyeceğiniz insandır.

Sosyal Sermaye de neyin nesi?

Ortak işbirliğine olanak sağlayan normlar, ağlar ve yaptırımlara sosyal sermaye diyoruz.

Ağlar, kimin kimi tanıdığıdır.

Normlar, ağ üyelerinin birbirlerine nasıl davranacağını belirleyen enformal kurallardır.

Yaptırımlar da, üyelerin kurallara uymasını sağlayacak süreçlerdir.

Bir işletme, sektör ya da piyasa içindeki üyeler birbirine ne kadar çok güveniyorsa, sosyal sermaya o kadar güçlüdür. Ekonomik gelişmeyi sosyal sermaye düzeyi belirliyor.

Meşhur bilim adamı Fukuyama, kişilerarası güven seviyesi ne derece yüksekse, insanların belli bir amaç doğrultusunda bir araya gelerek, ekonomik ve sosyal işbirlikleri oluşturma becerileri o derece yüksek olur diyor.

Sosyal sermaye’nin en iyi ölçüm aracı güvendir.

Oops!

Türkiye’de kişilerararası sosyal güven düzeyi son derece düşük. Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü yaptığı ek araştırmalarla Dünya Değerler Araştırması’nın sonuçlarını teyit etti.

Bulgularında ilginç noktalar da vardı. Mesela, kadınlar erkeklere göre daha düşük kişilerarası güvene sahip. Dünyada eğitim seviyesi arttıkça kişilerararası güven yükselirken, Türkiye’de yüksek eğitim seviyeleri daha yüksek kişilerarası güvene neden olmuyor. Enteresan.

Toplumun her 10 kişiden sadece biri diğerine güveniyorsa; güvenli çalışma ortamlarından, güvenebileceğimiz şirketlerden, güven duyabileceğimiz yönetimlerden, güven uyandıran sistemlerden, takım oyunundan, liderlikten, güven veren kadın ve erkeklerden bahsedebilir miyiz?

Bu veriler ışığında, günümüzde tüm yönetimlerin en birinci konusu güvenin yeniden nasıl inşa edileceğine dair çalışmalar yürütmesi olmaz mı?

Araştırma Sonuçları Ne Diyor?

Yönetim kurullarında kadın olan şirketlerin karlılığının daha yüksek olduğu savunuluyor. Oysa sebep sonuç ilişkisi olduğunu gösteren somut kanıt yok. Halihazırda yönetim kurullarının karlılık üzerindeki etkisi dahi tartışma konusuyken, kadını yukarı taşımanın argumanını karlılık üzerinden yapmak ne kadar mantıklı? Fakat, yönetim kurulunda kadın üyenin olmasının şirkete farklı yönde katkı sağladığına dair kanıtlar var. Bunlardan biri de kararların daha etkin veriliyor olması.

Mesela, Norveç’te yönetim kurullarının en az %40’ının kadın olması gerektiğine dair bir yasa var. Bir araştırma, bu şirketlerin performanslarının düşmüş olduğunu gösteriyor. Bu sonucu kadının yönetim kurulunda olmasına bağlamalı mı, bağlamamalı mıyız?

İngiltere ve Amerika, yönetim kurulunda %30 kadın kotası insiyatifini başlattı. Kadını yönetim kuruluna getirmek isteme sebepleri ise karlılık artışından ziyade şu sebeplere dayanıyor.

  • Yönetim kurulunuzda 12 kişi varsa ve kadınların sözünün daha etkili olmasını istiyorsanız, en az üç kadın üyenizin olması gerekiyor.
  • Kadının şirket performansına olumlu etkide bulunabilmesi, şirketin iyi bir çalışma kültürü olmasına bağlı.
  • Erkek yerine kadının ya da azınlığı temsil eden bir kişinin tercih edildiği pozisyonlarda, bu kişilerin performans skorları düşük tutularak cezalandırıldırılıyor.

Yönetim kurullarında kadın sayısını artırmanın temelinde sosyal adalet arayışı yatar. Çünkü, kadına eşitlikten öte— insana hakkaniyetli davranılması gerektiğine kanaat getirmiş kişiler, konuyu içselleştirmiş ve inandığı için aksiyon alıyor demektir.

Hangi Eğitimler Şart?

Kişilerarası güvenin dip yaptığı bir ülkede, kadının yönetim kuruluna getiriliyor olması ne ekonomik ne de toplumsal kalkınmaya etki eder. Sadece yönetim kurulu üye sayısı rakamsal olarak artar. Ne zamanki, yönetime getirdiğimiz kadından ve üyesi olduğu şirketin hem yönetim kurulundan hem de icra kurulundan güveni inşa edecek projeler performanslarının bir parçası olur, işte o zaman topluca sağlam bir harekete momentum vermiş oluruz.

Bu bağlamda, kadın ve erkek, tüm üst düzey yöneticilere “kurumsal sosyal girişimcilik” ve “kurumsal sosyal marka iletişimi” alanlarında oldukça yoğun eğitimler verilmelidir. Bu eğitimlerde sosyal marka iletişim stratejilerinin ve projelerinin nasıl kurgulanması gerektiğine, planlama ve ölçümlemenin nasıl yapıldığında etki yarattığına, pazarlama iletişimi ile kurum iletişiminin farklarına, kurum iletişiminin neden yükselen değer olduğuna, beklentinin neden pazarlama odağından çıkıp kurum odağına kaydığına değinilmesi gerekir. Üst yönetimlerin en büyük ihtiyacı finansal raporları okumayı öğrenmeleri değil, değişen dünya dinamikleri doğrultusunda öne çıkan kurumsal iletişimi ve sosyal girişimciliğin bir kurum için ne anlama geldiğini anlıyor olmalarıdır.

Nasıl finansal yönetim alanlarında sık sık eğitim alıyorlarsa, kurumsal sosyal marka iletişimine yönelik olarak da eşit ağırlıkta eğitimden geçmeleri şarttır. Çünkü yönetim kurullarında daha fazla kadın olmasını istemek veya daha insan odaklı yönetimlere geçmek, toplumun ve sivil toplum kuruluşlarının baskısıyla değil, yönetimlerin kendi iradeleri doğrultusunda aksiyonları başlatma ihtiyaçlarının olmasıyla mümkündür.

Yönetim Kurulunda Kadın
Fatmanur Erdoğan, Brand Map Ocak 2018 Köşe Yazısı

 

Leave a Reply